Boşanmada Mal Kaçırma Davası

Boşanmada Mal Kaçırma Davası

Boşanmada Mal Kaçırma Davası

Boşanmada Mal Kaçırma Davası

Katılma Alacağını Azaltma Kastıyla Yapılan Devirler Nelerdir?

Boşanma sürecine giren bazı eşler, mal paylaşımında karşı tarafa daha az pay vermek amacıyla, sahip oldukları bazı malvarlıklarını üçüncü kişilere devredebilir. Bu durum halk arasında “mal kaçırma” olarak bilinse de, hukuki terim olarak “katılma alacağını azaltma kastıyla yapılan devir” şeklinde adlandırılır. Yani eşin amacı, boşanmada yapılacak mal rejimi tasfiyesinde diğer eşin hak edeceği katılma alacağı miktarını azaltmaktır. Kanun koyucu, kötü niyetli bu tür devirlerin önüne geçmek ve adil paylaşımı sağlamak için özel düzenlemeler getirmiştir. Bu yazıda, katılma alacağını azaltma kastıyla yapılan devir kavramını sade bir dille açıklayacak; hangi durumların bu kapsama girdiğini ve Yargıtay kararlarının konuya yaklaşımını özetleyeceğiz.

Katılma Alacağını Azaltma Kastıyla Devir Nedir?

Katılma alacağını azaltma kastıyla devir, eşlerden birinin evlilik birliği devam ederken, ileride yapılacak mal paylaşımında diğer eşe daha az ödeme yapmak amacıyla malvarlığı değerlerini üçüncü kişilere devretmesi demektir. Boşanma davası açılmadan hemen önce veya evlilik süresince yapılan bu tür devirlerle eş, malları kendi üzerinde göstermeyerek “gizlemeye” çalışır. Kanunen ise bu tür devirler, sanki hiç yapılmamış gibi değerlendirilir ve mal rejiminin sona erdiği andaki mevcut malvarlığına dahil kabul edilir. Başka bir deyişle, eşin amacı mal kaçırmak olsa bile, paylaşım hesabı yapılırken devredilen bu mal sanki hâlâ eşin mülkiyetindeymiş gibi göz önüne alınır.

Evlilik devam ederken yapılan her türlü devir işlemi, eğer diğer eşin katılma alacağını azaltma kastı taşıyorsa, katılma alacağı hesabına eklenir. Bu kapsama giren malvarlığı türleri örneğin şunlardır:

  • Taşınmazlar: Ev, arsa, iş yeri gibi gayrimenkuller.
  • Taşıtlar: Otomobil, kamyon, otobüs gibi motorlu araçlar.
  • Banka hesaplarındaki varlıklar: Mevduat hesaplarındaki para, döviz vb.
  • Nakit veya değerli madenler: Evde kasa veya kasada tutulan yüklü miktarda para, altın ve mücevherat.
  • Devremülk ve benzeri haklar: Tatil amaçlı devremülkler veya süreli mülkiyet hakları vb.

Yukarıda sayılanlar yalnız örnektir; eşin mal kaçırma amacıyla elden çıkardığı her türlü ekonomik değer (menkul, gayrimenkul, alacak hakkı vs.) bu kategoriye dahil edilebilir. Önemli olan, devrin yapılış amacının diğer eşe düşecek katılma payını azaltmak olmasıdır.

Kanuni Düzenleme ve Sonuçları (TMK md. 229 ve md. 241)

Türk Medeni Kanunu’nda bu konu, “eklenecek değerler” başlığı altında düzenlenmiştir. 4721 sayılı TMK’nın 229. maddesine göre;

“Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde, diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar ile mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler, mal rejiminin sona erdiği anda mevcutmuş gibi tasfiyeye dahil edilir.”

Görüldüğü üzere kanun, iki durumu “eklenecek değer” olarak açıkça belirtmektedir:

  1. Boşanmadan önceki bir yıl içinde, diğer eşin izni olmadan ve alışılmış hediyeler dışında yapılan karşılıksız kazandırmalar (bağışlar),
  2. Evlilik birliği devam ederken, diğer eşin katılma alacağı hakkını azaltma kastıyla yapılan devirler.

Her iki durumda da, söz konusu mal sanki boşanma anında hâlen eşin malvarlığındaymış gibi kabul edilir ve tasfiye hesabına eklenir. Böylece, eşlerin boşanma sürecinde mal kaçırarak adil olmayan bir sonuca yol açması engellenmeye çalışılır.

Aynı maddenin devamında, üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilirlik konusu da düzenlenmiştir: Eklenecek değer niteliğindeki bir mal üçüncü kişiye devredilmişse, mal paylaşımı davasındaki mahkeme kararı (boşanmada mal rejiminin tasfiyesine ilişkin karar), o üçüncü kişiye karşı da sonuç doğurabilir (yeter ki paylaşım davası ona da ihbar edilmiş olsun). Yani mahkeme, belirli bir malın diğer eşin payını azaltma kastıyla 3. kişiye devredildiğini tespit ederse, bu tespit üçüncü kişi bakımından da bağlayıcı kabul edilir.

Üçüncü kişiye karşı sorumluluk: Paylaşım (tasfiye) davası sonucunda, malı devreden eşin (borçlu eşin) mal varlığı, diğer eşe ödemesi gereken katılma alacağını karşılamaya yetmezse, eksik kalan kısım için üçüncü kişiye karşı dava açılabilir. TMK 241. maddesine dayanan bu davada, üçüncü kişi lehine yapılan kazandırma/devir nedeniyle yalnızca eksik kalan miktar talep edilebilir. Bu, “borçlu eşin ödeme gücünün yetmediği kısımda üçüncü kişi devreye girer” şeklinde özetlenebilir. Eğer borçlu eşin mal varlığı borcu ödemeye yetiyorsa, üçüncü kişiden herhangi bir talepte bulunulamaz.

Önemli Not: Burada vurgulanan “katılma alacağını azaltma kastı”, işlemin geçerliliğinden bağımsız bir kavramdır. Yani yapılan devir işlemi aslında hukuken geçerli ve gerçek bir satış olabilir; sırf gizli veya muvazaalı bir sözleşme olması gerekmez. Önemli olan, o işlemin yapılma saiki (motivasyonu) diğer eşin payını azaltmak ise, geçerli olsa bile kanunen eklenecek değer sayılır. Bu nedenle, muvazaa davası açılmasına gerek kalmaksızın (hatta muvazaalı olmadığı anlaşılsa dahi) koşullar mevcutsa devrin katılma alacağını azaltma amacı taşıdığı kabul edilebilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da geçerli sözleşmelerde dahi bu kastın bulunabileceğine hükmetmiştir.

Ayrıca, değerleme konusunda da kanun ve Yargıtay uygulaması adil bir yönteme işaret eder: Özellikle gayrimenkuller bakımından, devredilen malın tasfiye anındaki rayiç değeri esas alınmalıdır. Yani mal, evlilik sırasında elden çıkarılmış olsa bile, boşanma davası sırasındaki piyasa değeri hesaplamaya dahil edilir. Taşınmazın satış anındaki (yıllar önceki) değeri üzerinden hesaplama yapmak kanuna aykırı kabul edilmektedir. Bu kural, mal kaçırma amacıyla değerinden çok düşük gösterilerek satış yapılması gibi kötü niyetli girişimlerin sonuç vermemesi için konmuştur.

Yargıtay Kararlarından Önemli Noktalar

Kanundaki hükümlerin uygulamasını, Yargıtay’ın çeşitli kararlarında somut örneklerle görmekteyiz. Yüksek Mahkeme, birçok içtihadında katılma alacağını azaltma kastıyla yapılan devirler konusunda ilke niteliğinde değerlendirmeler yapmıştır. Aşağıda, Yargıtay kararlarında vurgulanan önemli noktalar özetlenmiştir:

  • İşlem İptal Edilmez, Değer Dahil Edilir: Eşin mal kaçırma kastıyla yaptığı devir tespit edildiğinde, o işlemin iptaline karar verilmez. Yani mahkeme, devredilen malı üçüncü kişinin elinden alıp eski eşe geri vermeyecektir. Bunun yerine, yapılan devrin 4721 sayılı Kanun md. 229’daki amaç doğrultusunda gerçekleştiğini tespit etmekle yetinir. Hükmedilen katılma alacağı, ilk etapta yalnız devreden eski eşten tahsil edilir; üçüncü kişi bu aşamada sorumlu tutulmaz. (Borçlu eş ödemediği takdirde üçüncü kişiye karşı ancak sonradan ayrı bir dava açılabilir, bkz. aşağıda).
  • Üçüncü Kişinin Sorumluluğu Şarta Bağlıdır: Yukarıdaki ilkeye paralel olarak, Yargıtay kararlarında üçüncü kişiye doğrudan hükmedilemeyeceği belirtilir. Borçlu eşin mal varlığı tasfiye borcunu ödemeye yetiyorsa, üçüncü kişiden hiçbir zaman ödeme talep edilemez. Ancak mahkemece karar verilip borç miktarı kesinleştikten sonra, borçlu eşten tahsil edilemeyen kısım kalırsa üçüncü kişiye TMK md. 241 uyarınca dava açılabilir. Yani üçüncü kişinin sorumluluğu, ancak borçlu eşin borcunu ödeyememesi durumunda ve yalnız eksik kalan miktarla sınırlı olmak üzere gündeme gelir.
  • Boşanmadan Yıllar Önceki Devirler İncelenir: Mal rejimi sona ermeden epey önce yapılmış devirler dahi incelenebilir. Örneğin Yargıtay, boşanma davası tarihinden 3 yıl önce elden çıkarılan bir taşınmazın dahi, eğer diğer eşin payını azaltma kastıyla satıldığı iddia ediliyorsa, araştırılması gerektiğini vurgulamıştır. Mahkeme, böyle bir durumda devrin kast ile yapılıp yapılmadığını tartışmalı; eğer kast tespit edilirse, taşınmaz tasfiye tarihinde rayiç değeriyle hesaba katılmalıdır. Aksi halde (kast yoksa) talep reddedilir.
  • Şüpheli Zamanlamalar ve Geri Alınan Mallar: Eşlerin ayrılık veya tartışma dönemlerinde yaptıkları ani devirler Yargıtay tarafından mercek altına alınmıştır. Örneğin taraflar arasında ciddi bir kavganın hemen ardından koca eşin aile konutunu üçüncü kişiye satıp, boşanma gerçekleştikten sonra o malı geri satın alması gibi durumlar, güçlü biçimde mal kaçırma kastı göstergesi sayılmıştır. Yargıtay, bu gibi olağan dışı devir işlemlerinde kastın var kabul edilmesi gerektiğini ve hakkaniyete uygun bir karar için tüm delillerin birlikte değerlendirilmesini istemektedir.
  • Katılma Alacağı Kastını İspat Yükü İddia Eden Eştedir: Bir malvarlığı değerinin diğer eşten mal kaçırmak amacıyla devredildiğini öne süren taraf (genellikle hakkı çiğnenen eş), bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Türk Medeni Kanunu md. 6 ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 190 uyarınca, iddia sahibi eş, devrin gerçekten mal rejiminden mal kaçırma amacı taşıdığını somut delillerle ortaya koymalıdır. Örneğin eşinin sattığı malın bedelinin aslında elinde durduğunu veya başkasına aktarıldığını gösteremezse ya da satışın olağandışı koşullarını ispatlayamazsa, mahkeme katılma alacağı taleplerini reddedebilir. Örnek: Yargıtay 8. HD, bir kararında koca tarafından satılan evin parasının evin ve çocukların ihtiyaçlarına harcandığı savunmasına karşı, kadın eş bunun aksini kanıtlayamadığı için malın kast ile devredildiğinin ispatlanamadığına ve talebin reddine karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Bu nedenle, mal kaçırma iddiasında bulunan eşin, mümkünse para hareketlerini, malın akıbetini ve eşinin finansal davranışlarını detaylı biçimde ortaya koyması önemlidir.
  • Para Transferleri ve Banka Hesapları İncelenir: Eşin, boşanmaya yakın dönemde yüklü miktarda parayı kendi anne-babasına veya yakınlarına havale etmesi gibi durumlar da mal kaçırma kastı şüphesi doğurabilir. Yargıtay, bu tip durumlarda banka kayıtlarının uzman bir bilirkişi aracılığıyla incelenmesini, paranın gerçekten bir iş ilişkisi veya borç için mi gönderildiğinin araştırılmasını istemektedir. Örneğin bir kararında, koca eşin boşanmadan kısa süre önce babasına yüklü miktarda para transferi yaptığını, ancak bunun sürekli ve düzenli bir alışkanlık olmadığını vurgulayarak, bu işlemlerin mal kaçırma amacı taşıyıp taşımadığının yeterince araştırılmadan karar verilmesini doğru bulmamıştır. Dolayısıyla, mahkemeler banka hareketlerini evlilik boyunca bir bütün olarak değerlendirerek, olağandışı para çıkışlarının amacını tespit etmeye çalışır.
  • Değerleme Güncel Rayiç Değer Üzerinden Yapılır: Katılma alacağı hesabına eklenen bir malvarlığının değeri hesap edilirken, malın tasfiye (karar) tarihindeki piyasa değeri esas alınır. Özellikle taşınmazlar yönünden Yargıtay, malın devir tarihindeki özelliklerinin (konum, büyüklük, yaşı vs.) dikkate alınıp tasfiye gününe en yakın tarihli rayiç değerinin esas alınması gerektiğini belirtir. Örneğin koca, boşanmaya kısa bir süre kala evini üçüncü kişiye devretmişse, o evin boşanma sırasındaki piyasa değeri hesaplanıp yarısı üzerinden kadının alacağı belirlenmelidir; evi sattığı zamanki (daha düşük olabilecek) değeri üzerinden hesap yapılması kanuna aykırı bulunur. Bu uygulama, eşlerin değerli malvarlıklarını ucuza göstererek devretmeleri halinde dahi diğer eşin hakkının korunmasını sağlar.
  • Devir Bedelinin Harcanması Durumu: Bazı durumlarda devredilen malın bedeli evlilik birliği içinde ortak ihtiyaçlara harcanmış olabilir. Yargıtay, bir malın satıldıktan sonra elde edilen paranın aile masraflarına gittiğinin anlaşılması ya da en azından bu paranın evlilik süresince tüketildiğinin kabul edilebildiği hallerde, mal kaçırma kastı olmadığını değerlendiriyor. Örneğin bir kararında, boşanmadan yaklaşık 2 yıl önce satılan bir devremülk’ün bedelinin evlilik içinde harcanmış olabileceğini, davacı eşin bu paranın hala durduğunu veya saklandığını iddia edip ispatlayamadığını belirterek, devrin katılma alacağına dahil edilmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Yani satılan malın bedelinin akıbeti de önemlidir; eğer o para evin geçimi, çocukların masrafları gibi meşru ihtiyaçlara gitti ve elde kalmadıysa, kötü niyetli mal kaçırma kastı olmadığı sonucuna varılabilir.
  • Tapu İptali Yerine Tespit ve Alacak Tercih Edilir: Uygulamada bazı eşler, mal kaçırma amacıyla yapılan devir için tapu iptal ve tescil davası da açabilmektedir. Ancak Yargıtay, TMK md. 229 hükmü karşısında, doğrudan tapu iptaline karar verilemeyeceğini belirtmiştir. Zira maddenin amacı, devredilen malın bedelini hesaba katmak olup, malı geri almak değildir. Nitekim bir Yargıtay kararında açıkça “devir işleminin katılma alacağını azaltma amacıyla yapıldığı sabit olsa bile, tasfiyede bedeli hesaba katılacağından tapunun iptaline karar verilemez” denilmiştir. Dolayısıyla, mal rejimi tasfiyesinde doğru yol, o malın değerinin hesaplamaya eklenmesi; ancak eğer borçlu eş bu değere tekabül eden meblağı ödeyemezse, o zaman üçüncü kişiden bedelin tahsilini talep etmektir (iptal davası yerine, yukarıda bahsedilen TMK md. 241 kapsamındaki alacak davası açılır).

Sonuç olarak, eşlerin boşanma sürecinde mal varlıklarını kaçırma girişimleri kanunen boşa çıkarılmaktadır. Katılma alacağını azaltma kastıyla yapılan devirler, yasal düzenlemeler ve yüksek yargı içtihatları sayesinde sanki hiç yapılmamış gibi değerlendirilip adil paylaşım sağlanmaktadır. Boşanma arifesinde böyle bir durumla karşılaşan bireylerin, hak kaybına uğramamak için ellerindeki belgeleri ve bilgileri toplaması, şüpheli işlemleri tespit etmesi ve bir aile hukuku avukatına danışarak yasal haklarını araması tavsiye olunur.