Miras Payının Devri (Temliki) Sözleşmesi Nedir?

Miras Payının Devri (Temliki) Sözleşmesi Nedir?

Miras Payının Devri (Temliki) Sözleşmesi Nedir?

Miras Payının Devri (Temliki) Sözleşmesi Nedir?

Miras payının devri sözleşmesi, mirasçıların miras üzerindeki paylarını diğer mirasçılara veya üçüncü kişilere devretmesini sağlayan bir sözleşmedir. Türk Medeni Kanunu’nun 677. maddesinde düzenlenmiştir. Bu sözleşme ile bir mirasçı, mirastaki hakkını kısmen veya tamamen devrederek miras ortaklığından çıkabilir. Önemli noktalar şunlardır: Sözleşmenin yazılı şekilde yapılması geçerlilik şartıdır; eğer devir bir başka mirasçıya yapılacaksa basit yazılı şekil yeterlidir, ancak mirasçı olmayan bir üçüncü kişiye yapılacaksa sözleşme noter tarafından resmî şekilde düzenlenmelidir.

Miras payının devri, bedelli (ivazlı) olabileceği gibi bedelsiz (ivazsız) de yapılabilir. Mirasçılar bu sözleşme ile miras yoluyla kendilerine intikal eden hakları, ister diğer mirasçılara ister mirasçı olmayan kişilere, karşılıksız veya bir bedel karşılığında devredebilirler. Ancak, sözleşme kiminle yapılırsa yapılsın, miras payını devralan kişi mirasın paylaşılmasına katılamaz. Yani, miras payını üzerine alan kişi miras ortaklığının bir üyesi haline gelmez; sadece miras paylaşımı sonunda devreden mirasçıya düşecek olan payın kendisine verilmesini talep etme hakkına sahip olur.

Miras Açılmadan Önce ve Sonra Miras Payının Devri

Miras payı devri sözleşmeleri hem miras açıldıktan sonra (miras bırakan vefat ettikten sonra) hem de miras açılmadan önce (miras bırakan hayattayken) yapılabilir. Ancak bu iki durumun hukuki şartları ve sonuçları farklıdır:

  • Miras açılmadan önce (henüz miras bırakana ait miras hakkı doğmadan) yapılan devir: Buna uygulamada açılmamış miras payının devri denir. Bu durumda ortada henüz kazanılmış bir miras hakkı olmadığı için yapılan sözleşme, aslında mirasçının ileride doğabilecek beklentisinin devri anlamına gelir. Kanun, miras bırakanın ölümünden önce yapılan miras payı devir sözleşmelerinin geçerli olabilmesi için miras bırakanın sözleşmeye katılmasını veya en azından yazılı izin vermesini şart koşmuştur (TMK m.678). Miras bırakanın izni veya katılımı yoksa, sağken yapılan bu tür bir sözleşme geçersiz sayılır. Yani bir mirasçı, miras bırakanın bilgisi ve onayı olmadan, ileride doğacak miras hakkını üçüncü bir kişiye devredemez. Diyelim ki miras bırakan hayattayken mirasçı, miras payını bir kardeşine devretmek üzere sözleşme yaptı ve miras bırakan da bunu yazılı olarak onayladı; bu sözleşme tarafları (devreden ve devralan) bağlar ancak yine de miras bırakan hayattayken mirasın paylaştırılması mümkün olmadığı için devralan kişi ancak miras bırakan öldükten sonra hakkını talep edebilecektir.
  • Miras açıldıktan sonra (miras bırakan öldükten sonra) yapılan devir: Miras bırakanın ölümüyle miras açılır ve tüm mirasçılar, tereke üzerinde elbirliğiyle (müşterek olarak) hak sahibi olur. Paylaşım yapılmadan önce mirasçılardan biri kendi miras payını devredebilir. İşte bu, açılmış miras payının devri sözleşmesidir. Şekil şartı: Eğer devir mirasçılar kendi aralarında yapılıyorsa adi yazılı sözleşme yeterlidir; eğer bir mirasçı, mirasçı olmayan birine devrediyorsa noter düzenlemesi şarttır. Bu sözleşmeyle payını devreden mirasçı artık mirasın paylaşımına katılamaz; onun yerine devralan kişi, devraldığı pay oranında miras üzerinde hak sahibi olur. Burada dikkat edilmesi gereken, sözleşmenin devralana mülkiyet hakkını hemen kazandırmamasıdır. Devir sözleşmesi yapıldığında miras henüz paylaştırılmamış olduğu için devralan, miras payını doğrudan doğruya tapuya tescil ettiremez veya miras ortaklığına katılamaz. Devralan kişi ancak paylaşım sonucunda devreden mirasçıya düşecek mal veya hakları talep edebilir. Eğer devreden mirasçı miras paylaşılmadan önce payını devrettiyse, paylaşım anında devredenin alacağı mallar doğrudan devralana geçer; devreden mirasçı o miras bırakandan hak talep edemez hale gelir. Bir mirasçı payını tamamen devrettiğinde mirasçılık sıfatı sona erer ve tereke ile ilişkisi kesilir; payını kısmen devrettiğinde ise devretmediği kısım için mirasçılık sıfatı devam eder.

Kısaca özetlersek: Miras bırakanın sağlığında miras hakkının devri, ancak miras bırakanın izniyle ve beklenen bir hak devri niteliğinde yapılabilir. Miras bırakan öldükten sonra ise miras payı devri mümkündür ve kanunun aradığı şekil şartlarına uyularak yapılır. Her iki halde de, eğer sözleşme kanunun aradığı şekil şartına uymazsa geçerli olmaz (örneğin, mirasçılar arasında sözlü bir anlaşma yapılması ya da üçüncü kişiyle notersiz bir sözleşme imzalanması hukuken sonuç doğurmaz).

Miras Payının Devri Sözleşmesinin Geçerlilik Şartları

1. Mirasçı sıfatı: Miras payını devreden kişinin gerçekten mirasçı olması gerekir. Yani devir işlemini yapacak kişi, miras bırakanın yasal mirasçısı veya atanmış mirasçısı olmalıdır. Mirasçı olmayan kişiler (örneğin sadece vasiyet alacaklısı olanlar) bu sözleşmenin tarafı olamaz. Ayrıca miras bırakanın tek mirasçısı varsa zaten tereke tek kişiye kaldığı için bir “miras payı devri” sözleşmesine gerek olmayacaktır (ortak miras payı olmadığından, o tek mirasçı mirası doğrudan sahiplenir).

2. Birden fazla mirasçı bulunması: En az iki mirasçı olmalıdır ki aralarında devredilebilecek bir miras payı olsun. Tek mirasçı varsa miras doğrudan ona ait olur ve paylaşılacak bir pay kalmaz.

3. Şekil şartı: Miras payı devri sözleşmesi kesinlikle kanunda belirtilen şekil şartına uygun yapılmalıdır. Yazılı şekil, mirasçılar arasındaki devirlerde yeterlidir (basit yazılı sözleşme, tarafların imzasıyla). Hatta devredilen payın içinde taşınmaz malvarlığı olsa bile, mirasçılar arasındaki devir sözleşmesi adi yazılı şekilde yapılabilir; çünkü bu sözleşme, tapuda devrin yapılması için bir hukuki sebep teşkil eder. Noter şekli ise üçüncü kişilere yapılan devirlerde zorunludur. Mirasçı olmayan bir kişiye miras payı devredilecekse, noter huzurunda resmi bir sözleşme düzenlenmelidir. Bu şekil kuralına uyulmaması halinde sözleşme kesin hükümsüz (geçersiz) olacaktır.

4. Miras bırakanın izni (eğer miras sağken devrediliyorsa): Yukarıda değindiğimiz gibi, mirasın açılmasından önce (yani miras bırakan henüz hayattayken) yapılan devir sözleşmesi için TMK md. 678 gereği miras bırakanın izni veya katılımı şarttır. Bu izin de genellikle yazılı olmalı ve sözleşmede yer almalıdır. Aksi takdirde, miras açılmadan yapılan devir, miras bırakanın onayı olmadığı için geçersiz kalır.

5. Tarafların ehliyeti: Miras payı devri sözleşmesi yapan kişilerin fiil ehliyetine sahip olması, yani ayırt etme gücü yerinde ve ergin (veya kısıtlı değil) olması gerekir. Eğer bir mirasçı kısıtlı (örneğin reşit olmayan veya mahkemece kısıtlanmış) ise, onun adına yasal temsilcisi (veli veya vasi) sözleşmeyi yapabilir ve vesayet altındaki kişiler için vesayet makamının izni gerekir (TMK md. 451, 462). Örneğin, akıl hastalığı nedeniyle kısıtlı olan bir mirasçının payını devretmesi için vasisi sözleşmeyi yapmalı ve sulh hukuk hâkiminden izin alınmalıdır. Bu izin alınmadan kısıtlının kendi imzasıyla yapılan bir miras payı devri sözleşmesi geçerli olmayacaktır. Nitekim Yargıtay da, vesayet altındaki kişinin izinsiz yaptığı miras payı devir işleminin hükümsüz olduğunu belirtmiştir.

Miras Payının Devri Sözleşmesinin Sonuçları

Miras payını devreden mirasçı, sözleşme yapıldıktan sonra mirasın paylaşılmasına artık katılamaz. Yani payını devreden kişi, mirastan feragat etmiş gibi o miras ile bağını koparır. Bu durumda onun yerine devralan kişi geçer ve devraldığı pay oranında mirasa ortak olur. Eğer miras payının tamamı devredilmişse, devreden mirasçı tamamen miras ortaklığından çıkar ve mirasçılık sıfatı o terekeye ilişkin olarak sona erer. Kısmi devir halinde (miras payının sadece bir kısmını devretmek), devreden kişi kalan payıyla mirasçı olmaya devam eder ancak devrettiği kısım için artık hak talep edemez; devralan kişinin payı ise o oranda artar.

Örneğin, üç kardeşten biri miras payının yarısını diğer kardeşine devrederse, devreden kardeş mirasın yarısı için artık hak iddia edemez, o yarım pay devralan kardeşin payına eklenir. Ancak devreden kardeşin devretmediği diğer yarım pay için mirasçılığı sürer.

Üçüncü kişiye devir durumunda, devralan kişi mirasçı sıfatı kazanmaz, dolayısıyla mirasın resmi paylaşma sürecine katılamaz. Üçüncü kişi sadece, miras paylaşımı sonunda devreden mirasçıya düşecek olan mal veya hakları talep etme hakkına sahip olur. Bu talep hakkı, devreden mirasçıya yöneltilebilir bir şahsi alacak hakkıdır. Uygulamada, miras payını devralan üçüncü kişi, devreden mirasçıya karşı dava açarak miras paylaşımı sonunda ona isabet eden malların kendi adına tescilini isteyebilir. Ancak paylaşma gerçekleşmeden üçüncü kişinin tapu tescili isteme yetkisi yoktur, zira tereke paylaşılana kadar her mirasçının hakkı tüm malvarlığı üzerinde devam eder (elbirliği mülkiyeti). Bu yüzden üçüncü kişi, gerekirse paylaşmanın yapılması veya mirasçının yerine bir kayyım atanması için de talepte bulunabilir (TMK m.648). Sonuç olarak, üçüncü kişi ancak miras payı somutlaşınca kendi hakkını alabilir.

Önemli bir nokta ! Miras payının devri, miras bırakanın borçları açısından devreden mirasçıyı tamamen kurtarmaz. Kanuna göre mirasçılar, tereke borçlarından müteselsilen sorumludur. Bir mirasçı payını devretse bile, eğer mirasta borçlar varsa devreden mirasçı bazı durumlarda halen sorumlu olabilir. Özellikle miras payını devreden mirasçı, terekenin borçlarından ötürü 5 yıl süreyle devralan ile birlikte müteselsil sorumluluk taşır (TMK md. 681). Bu, mirasçının payını devretmek suretiyle alacaklılara karşı sorumluluktan hemen kurtulamadığı anlamına gelir.

Miras Payının Devri Sözleşmesinde Zamanaşımı

Miras payı devri sözleşmesiyle ilgili kanunda özel bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre öngörülmemiştir. Bu, miras payını devralan kişinin, sözleşmeden doğan hakkını talep etmek için kanunda belirtilen özel bir süre kısıtlaması olmadığı anlamına gelir. Ancak uygulamada, devralanın talep hakkı hukuken şahsi alacak hakkı niteliğinde görüldüğü durumlarda, genel zamanaşımı süresi uygulanır. Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesine (mülga 818 s. BK m.125) göre, kanunda aksine hüküm yoksa şahsi alacak hakları 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

Yargıtay kararlarında, miras payı devri sözleşmesinin hukuki niteliğine göre zamanaşımı konusu açıklığa kavuşmuştur. Doktrindeki farklı görüşler ışığında Yargıtay şu sonuca varmıştır: Eğer bir mirasçı, payını diğer tüm mirasçılara devretmişse (örneğin murisin iki mirasçısı varsa ve biri payını tamamen diğerine devrediyorsa ya da üç mirasçıdan biri kendi payını geriye kalan iki mirasçıya tam oranında dağıtarak devrediyorsa), bu işlem aslında mirasın kısmi bir taksimi niteliğinde görülür. Böyle bir durumda devreden, miras ortaklığından çıkar ve hakkı doğrudan devralan mirasçılara geçtiği için bu devir ayni hak etkisi doğurur. Ayni hakka dayalı taleplerde ise zamanaşımı söz konusu olmaz, çünkü devredenin artık pay üzerinde hakkı kalmamıştır, devralanlar malın sahibi durumundadır. Dolayısıyla, miras payının tümüyle diğer mirasçılara devri halinde zamanaşımı uygulanmayacağı kabul edilir.

Buna karşılık, bir mirasçı miras payını tüm mirasçılara değil de sadece içlerinden birine veya birkaçına devretmişse, bu durumda ortada tüm payı kapsayan bir taksim yoktur. Devreden mirasçı miras ortaklığından tamamen çıkmamış, sadece payının bir kısmını aktarmıştır. Bu tür devir işlemi borçlandırıcı nitelikte sayılır, yani devralan kişiye karşı bir alacak hakkı doğurur (aynen üçüncü kişiye devirde olduğu gibi). Bu alacak hakkı da genel zamanaşımı süresine tabidir. Yargıtay, miras payı devrinin bu ikinci türünde 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğini belirtmiştir. Zamanaşımı süresi, devralan kişinin, sözleşmeden doğan hakkını talep etme imkânının doğduğu andan itibaren işlemeye başlar. Genellikle bu an, miras bırakanın ölümüyle mirasın açıldığı ve devir sözleşmesinin yapılmasıyla devralanın ifayı talep edebileceği andır (ya da en geç paylaşımın yapılabileceği makul süre başlangıcı olarak kabul edilebilir).

Özetle, miras payı devri sözleşmesine dayanarak tapuda tescil veya pay isteme davası açacak olan kişi, eğer devir sözleşmesi tüm mirasçılara paylarını devretme şeklinde değilse, 10 yıllık zamanaşımı süresini dikkate almalıdır. Aksi halde, uzun süre hak ileri sürülmediğinde, karşı taraf zamanaşımı itirazında bulunabilir ve talep hakkı düşebilir. Örneğin, 2000 yılında yapılan bir miras payı devri sözleşmesine dayanarak 2020 yılında dava açılırsa, aradan 20 yıl geçtiği için zamanaşımı dolmuş olacağından talep edilemeyebilir. Ancak sözleşme kapsamındaki devir, tüm mirasçılara yönelik bir taksim niteliğindeyse, zamanaşımı savunması dinlenmeyecektir.

Miras Payı Devri Sözleşmesinin İptali ve Alacaklıların Hakları

Miras payının devri sözleşmesi, genellikle tarafların rızasıyla yapılan bir işlemdir ve iptali ancak genel sözleşme hükümlerine (örneğin hata, hile, tehditle yapılmış olması gibi) veya tarafların anlaşmasına dayalı olarak mümkündür. Bunun dışında, mirasçıların alacaklıları yönünden devir sözleşmesinin iptali meselesi gündeme gelebilir.

Bir mirasçı, borçlarından kurtulmak amacıyla henüz açılmamış miras payını devretmişse, alacaklıları bu duruma itiraz edebilir mi?

Türk Medeni Kanunu, mirasçının borçlarının ve alacaklılarının korunması konusunda bazı hükümler içermektedir (örneğin TMK md. 618, md. 617, md. 648 gibi maddeler mirasın reddi veya miras payı üzerinde alacaklı haklarına ilişkin düzenlemeler getirir). Mirasın reddi halinde alacaklılar, belirli şartlarda reddin iptalini dava edebilir (TMK md. 617). Ancak miras payının devri konusunda, özellikle miras açılmadan önce yapılan devirlerde, alacaklılara tanınmış böyle açık bir iptal hakkı bulunmamaktadır. Kanun koyucu, mirasçıların alacaklılarının, borçlu mirasçının yaptığı miras payı devir sözleşmesini iptal ettirebilmesi yönünde bir düzenleme getirmemiştir. Doktrinde bu durum, kanun koyucunun bilinçli bir tercihi olarak değerlendirilmektedir; çünkü miras açılmadan önce yapılan devir işlemi, somut bir miras hakkından feragat değil, beklenen bir hakkın devri niteliğindedir. Miras bırakanın ileride ölmesi, mirasçının o anda sağ olması ve mirasın değeri gibi hususlar belirsiz olduğu için, bu tür bir işlemin alacaklılar tarafından iptali yoluna gidilmemiştir.

Dolayısıyla, miras bırakan hayattayken yapılan bir miras payı devri sözleşmesini, mirasçının alacaklıları doğrudan doğruya iptal ettiremezler. Bu sözleşmenin iptalini talep etme hakkı kural olarak sadece sözleşmenin taraflarına (devreden mirasçı veya devralan kişi) aittir. Örneğin, borçlu bir mirasçı, miras hakkını bir yakınına devretmişse ve alacaklıları bundan haberdar olursa, alacaklılar “mirasın reddinin iptali” gibi bir dava açamazlar çünkü burada miras reddi değil devir sözleşmesi vardır. Kanun bu durumda alacaklıya özel bir hak tanımamıştır.

Ancak bu, alacaklıların tamamen çaresiz olduğu anlamına gelmez. Eğer miras payının devri sözleşmesi kapsamında mirasçı malvarlığını kaçırma kastı ile hareket ettiyse ve devralan da buna iştirak ettiyse, alacaklılar genel hükümlere dayanan tasarrufun iptali davası açabilir. Örneğin miras payının devri bedelsiz yapıldıysa ve borçlu mirasçı alacaklılarını zarara uğratma amacı taşıyorsa, alacaklılar İcra İflas Kanunu çerçevesinde bu devrin iptalini (tasarrufun iptalini) talep edebilirler. Bunun için devir işleminin alacaklılara zarar verme kastıyla yapıldığının ve gerekli diğer şartların ispatı gerekir. Kanun, miras payı devri sözleşmesini açıkça iptal davasına konu etmemiş olsa bile, fiilen gerçekleşen mal varlığı devri genel hükümler kapsamında denetlenebilir.

Sonuç olarak, miras payı devri sözleşmesinin iptali ancak taraf iradelerine ilişkin sebeplerle (örneğin ehliyetsizlik, şekil eksikliği, feshi karşılıklı anlaşma vb.) mümkün olup alacaklılar tarafından sırf borcun tahsili amacıyla iptal ettirilemez. Alacaklılar ancak yukarıda bahsedilen istisnai yollarla (örneğin tasarrufun iptali davası veya miras payı haczi gibi yöntemlerle) haklarını arayabilir. Nitekim Yargıtay, mirasçının alacaklısının açtığı bir davada, miras açılmadan önce yapılan miras payı devri sözleşmesinin iptaline karar verilemeyeceğini vurgulayarak, bu yönde verilen mahkeme kararını bozmuştur.

Miras Payının Devri ve Tapu Kaydı (Elbirliği vs. Paylı Mülkiyet)

Miras payının devri sözleşmesi genellikle miras henüz paylaşılmamışken (elbirliği mülkiyeti aşamasında) yapılır. Elbirliği mülkiyetinde terekeye dahil mallar bütün mirasçılar tarafından ortaklaşa sahiplenir ve bireysel paylar tapuda gösterilmez. Elbirliği mülkiyeti devam ederken bir mirasçı payını devrettiğinde, bu devir sözleşmesi tek başına tapu sicilinde bir değişiklik yapmaz. Devralan kişi, miras paylaşılana veya elbirliği mülkiyeti paylı mülkiyete dönüştürülene kadar tapuda hak iddia edemez. Çünkü elbirliği halinde her mirasçının hakkı terekenin tamamına ilişkindir, belirli bir payı yoktur. Bu nedenle, devralan kişinin payının tapuya geçirilmesi için öncelikle ya mirasçıların aralarında anlaşarak paylaşım yapmaları ya da mahkeme yoluyla paylaşımın gerçekleştirilmesi gerekir.

Eğer miras payını devralan kişi bir diğer mirasçı ise, uygulamada genellikle miras ortaklığının devam ettiği aşamada bir tapu iptali ve tescil davası açarak, devreden mirasçının payının kendi adına tescilini isteyebilir. Fakat Yargıtay, miras payı devri sözleşmesine dayanarak açılan tapu tescil davalarında, miras hala elbirliği mülkiyetiyken tescil kararı verilemeyeceğini belirtmektedir. Önce miras ortaklığının giderilmesi (paylaşma veya izale-i şüyu) ya da en azından dava sürecinde tüm mirasçıların rızasıyla paylı mülkiyete geçilmesi gerekir. Eğer miras payı devri sözleşmesi yapıldıktan sonra mirasçılar resmi ya da fiili paylaşım yapıp tereke mallarını aralarında bölüştülerse (örneğin taşınmazları paylaşıp herkesin payını tapuda kendi adına tescil ettirdiyse), artık elbirliği mülkiyeti sona ermiş, paylı mülkiyet başlamış demektir. Bu noktadan sonra, önceden yapılan miras payı devri sözleşmesinin geçerliliği konusunda önemli bir nokta ortaya çıkar:

  • Paylı mülkiyet aşamasına geçildikten sonra, miras payı devri sözleşmesi henüz ifa edilmemiş ise, artık bu sözleşmeye dayanarak tapu tescili istenemeyebilir. Çünkü mirasın paylaşılmasıyla birlikte devreden mirasçının payı somut bir hale gelip kendi malvarlığına geçmiş, devralan ise halen sadece bir alacak hakkına sahip durumdadır. Yargıtay, miras payı devri sözleşmesinin paylı mülkiyete geçildikten sonra hüküm ifade etmeyeceğini; böyle bir durumda artık devralanın doğrudan payın tescilini isteyemeyeceğini belirtmiştir. Yani miras ortaklığı bozulduktan (herkes payını ayrı bir mülkiyete dönüştürdükten) sonra, eskiden kalan bir devir sözleşmesi hükümsüz kalabilir. Bu durumda devralan kişinin, devredenle arasındaki sözleşmeye dayanarak belki tazminat talebi olabilir ama ayni talep hakkı (tapuya tescil talebi) kalmaz.
  • Terekedeki taşınmaz mallar paylı mülkiyette ise (yani miras bırakandan kalan taşınmazlar zaten mirasçıların payları belirlenmiş şekilde tapuya tescil edilmişse, örneğin mirasçılar daha önce miras taksim sözleşmesi yapıp tapuda paylı hale getirdiyse), miras payının devri artık normal bir taşınmaz payı satışı gibidir. Bu durumda resmî şekil zorunluluğu vardır: Tapu Kanunu (TMK md. 706 ve TBK md. 237) gereği taşınmaz üzerindeki pay devri resmi şekilde, tapu memuru huzurunda yapılmalıdır. Basit bir yazılı sözleşme ile paylı mülkiyetteki bir taşınmaz payı devredilemez. Tüm mirasçıların katılımıyla bile yazılı bir taksim yapılmış olsa, eğer paylı mülkiyete tabi bir pay devri söz konusuysa tapuda resmi işlem yapılmadıkça devir tamamlanmış olmaz. Bu nedenle, paylı mülkiyetteki miras payını devretmek isteyen mirasçı, devralan kişiyle birlikte tapu siciline gidip resmi devir işlemi yapmalıdır.

Özetle: Miras payı devri sözleşmesi, miras paylaşılmadan önce yapılmışsa, devralan ancak paylaşmadan sonra tapuda hak talep edebilir. Miras payı devri yapıldıktan sonra miras paylaşılır ve paylar tapuda ayrı tescil edilirse, önceden yapılan sözleşme aynen uygulanamayabilir. Paylı mülkiyette bir taşınmaz payının devri ise ancak resmi şekilde (tapu devri) ile mümkündür.

Kısıtlı Mirasçılar Açısından Miras Payının Devri

Eğer mirasçılardan biri kısıtlı ise (örneğin reşit olmayan çocuk veya mahkemece kısıtlanmış akıl hastası bir mirasçı), bu kişinin miras payını devretmesi özel kurallara tabidir. Türk Medeni Kanunu md. 462, vesayet altındaki kişilerin yapacağı bazı işlemler için vesayet makamından (sulh hakiminden) izin alınması gerektiğini düzenler ve bu işlemler arasında miras payının devri sözleşmesi yapmak da sayılmıştır. Ayrıca TMK md. 451’e göre, ayırt etme gücüne sahip kısıtlılar ancak vasilerinin izniyle borç altına girebilir veya bir haktan vazgeçebilir.

Bu hükümler uyarınca, bir kısıtlı mirasçının payı ancak vasisi aracılığıyla ve mahkeme izniyle devredilebilir. Örneğin, vesayet altındaki bir kişinin (kısıtlının) mirastaki payını satmak için vasi, sulh hukuk mahkemesinden izin talep etmeli ve onay aldıktan sonra devir sözleşmesini gerçekleştirmelidir. Uygulamada, kısıtlı adına miras payı devri için genellikle vasi sözleşmeyi imzalar veya kısıtlıya bu konuda yetki verir; her iki halde de hakim izni şarttır. İzin alınmadan kısıtlının yaptığı devir işlemi geçersizdir. Yargıtay’ın bu konuda verdiği kararlarda da, örneğin yurt dışında yaşayan ve orada vesayet altında olan bir mirasçının Türkiye’de kendi başına imzaladığı miras payı feragatnamesinin hukuken geçerli olmadığı ifade edilmiştir.

Kısıtlılar bakımından, miras payı devri sözleşmesi yapılırken mutlaka yasal prosedüre uyulmalı, aksi takdirde ileride sözleşme iptal edilebilir. Bu hem kısıtlıyı korumak hem de işlemin güvenliğini sağlamak açısından önemlidir.

Sonuç olarak, miras payının devri (temliki) sözleşmesi, miras hukukunda mirasçıların kendi aralarında veya üçüncü kişilerle miras haklarını devretmesine imkân tanıyan faydalı bir araçtır. Bu sözleşme sayesinde mirasçılar, uzun ve karmaşık miras taksimi süreçlerine girmeden aralarında anlaşarak veya haklarını devrederek çözüm üretebilirler. Ancak, bu işlemin geçerli olabilmesi için kanunun öngördüğü şekil şartlarına uymak, zamanlamaya (mirasın açılmış olup olmamasına) dikkat etmek ve özel durumlarda (örneğin kısıtlı mirasçı varsa) gerekli izinleri almak gerekir. Aksi halde yapılan devirler hukuken sonuç doğurmayabilir veya ileride dava konusu olabilir. Miras payının devriyle ilgili tereddütlü durumlarda, özellikle zamanaşımı süresi ve alacaklı hakları gibi konularda, Yargıtay içtihatları belirleyici rol oynamaktadır. Bu nedenle, böyle bir sözleşme yapmadan önce bir miras hukuku avukatına danışmak, sürecin sorunsuz ve yasalara uygun ilerlemesi için tavsiye edilir.