Yaralı Ailesinin Manevi Tazminat Hakkı

Yaralı Ailesinin Manevi Tazminat Hakkı

Yaralı Ailesinin Manevi Tazminat Hakkı

Yaralı Ailesinin Manevi Tazminat Hakkı

Bir kişinin haksız bir fiil (örneğin bir kaza, saldırı veya iş kazası) sonucunda yaralanması durumunda manevi tazminat, o kişinin yaşadığı acı, üzüntü ve psikolojik sarsıntılar için ödenen bir tür manevi zararın karşılığıdır. Peki, bu yaralanma ağır ise ve yaralanan kişinin yakınları da büyük üzüntü yaşadıysa, yaralı kişinin ailesi de manevi tazminat talep edebilir mi? Günümüzdeki hukuk sistemimiz bu soruya “evet” demektedir. Özellikle ölüm veya ağır bedensel zarar meydana geldiğinde, yaralanan kişinin yakınlarının da manevi tazminat isteyebileceği açıkça Türk Borçlar Kanunu’nda kabul edilmiştir.

Manevi Tazminat Nedir?

Manevi tazminat, bireylerin yaşadığı ruhsal acı ve üzüntünün, para ile bir nebze olsun giderilmesi amacıyla ödenen tazminattır. Maddi tazminatın aksine, manevi tazminat doğrudan ekonomik kayıpları değil, yaşanan manevi zararları (örneğin acı, keder, psikolojik travma) karşılamayı hedefler. Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi, cismani zarar halindeki manevi tazminat konusunu düzenlemektedir. Kanun, bir kişinin beden bütünlüğü ihlal edildiğinde (yaralandığında), hakim takdirine bağlı olarak uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilebileceğini belirtir.

Yaralanan Kişinin Yakınları da Manevi Tazminat Alabilir mi?

Genel kural olarak, manevi tazminatı doğrudan doğruya zarara uğrayan kişi talep edebilir. Yani normalde yaralanan kişi kendi çektiği acı için manevi tazminat ister. Üçüncü kişiler (örneğin yaralının ailesi), sadece “olaydan üzüntü duydukları” gerekçesiyle manevi tazminat talep edemezler – buna hukuk dilinde yansıma yoluyla zarar denir ve kural olarak Türk Hukuku’nda tazmin edilmez. Ancak bu kuralın önemli bir istisnası vardır: Eğer yaralanma olayı çok ağır sonuçlar doğurmuşsa ve yaralının çok yakınındaki kişiler bu olay nedeniyle derin bir ruhsal çöküntü yaşamışsa, bu yakınlar da manevi tazminat talep edebilirler.

Türk hukukunda bu istisna, zaman içinde Yargıtay kararları ve en sonunda kanun değişikliği ile kabul edilmiştir. Eski Borçlar Kanunu (818 sayılı, md.47) döneminde yalnızca ölüm halinde ölenin ailesine manevi tazminat verileceği açıkça yazılıydı; ağır yaralanma hâli kanunda belirtilmemişti. Doktrinde ağır yaralanma durumunda yakınların tazminat hakkı tartışmalı olsa da, Yargıtay uygulaması, açık hüküm olmasa bile, yaralanma çok ağır ise yakınların da manevi tazminat isteyebileceği yönündeydi. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1995 tarihli bir kararında, trafik kazasında çocukları ağır yaralanan ve defalarca ameliyat geçiren anne-babanın bu durumdan ötürü ruhsal sağlıklarının bozulduğu belirlenerek, anne ve babaya manevi tazminat verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Benzer şekilde, başka bir kararda haksız fiil sonucu kalıcı sakatlık yaşayan (örneğin kaza sonucu iktidarsız kalan) kişinin eşinin de manevi tazminat talep hakkı olduğu kabul edilmiştir. Bu örnekler, ağır yaralanma halinde ailenin de ne denli ciddi manevi zarara uğrayabileceğinin altını çizmektedir.

Ağır Bedensel Zarar Koşulu Nedir?

2012 yılında yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK), önceki tartışmaları giderecek şekilde konuyu netleştirmiştir. TBK 56. maddenin ikinci fıkrası aynen şöyle der: “Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”. Görüldüğü üzere artık kanun, yaralının yakınlarının manevi tazminat hakkı olduğunu açıkça hükme bağlamıştır. Ancak burada kritik bir şart, yaralanmanın “ağır bedensel zarar” boyutunda olmasıdır. Yani her yaralanmada değil, ancak çok ciddi ve kalıcı etkileri olan yaralanmalarda yakınlar manevi tazminat talep edebilir.

Ağır bedensel zarar, kanunda tek tek tanımlanmış olmasa da Yargıtay kararları ve uygulamalarından çıkarılan ölçütler vardır. Genel olarak, kişinin vücut bütünlüğünde ciddi bir kayıp veya kalıcı hasar meydana gelmesi ağır zarar sayılır. Örneğin, bir kazada bir gözün kör olması, kol veya bacağın kopması ya da felç kalınması gibi durumlar “ağır” yaralanmaya örnek olarak verilmektedir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 2014 yılında verdiği bir kararda, iş kazasında %41 oranında maluliyet oluşup bir gözünü kaybeden sigortalının durumunu ağır bedensel zarar kapsamında değerlendirmiştir. Bu olayda yaralanan işçinin eşi ve çocuklarının da ciddi biçimde etkilendiği kabul edilerek, onların manevi tazminat talep hakkı olduğuna hükmedilmesi gerektiğine karar verilmiştir. Mahkeme, “yaralanan sigortalının iş kazası nedeniyle ağır bedensel zararının doğduğu açıktır” diyerek, eş ve çocuklara uygun miktarda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Kısaca, yaralanma sonucunda uzuv kaybı, organ işlevinin yitirilmesi, ciddi oranda kalıcı sakatlık (örneğin çalışma gücünün büyük ölçüde kaybı) gibi durumlar söz konusuysa yaralanma “ağır” kabul edilir. Böyle bir ağır yaralanma, yakınlarda derin bir üzüntü ve sarsıntıya yol açacağı için kanun, yakınların manevi tazminat talep etmesine imkân tanımaktadır. Öte yandan, eğer yaralanma hafif geçirildiyse ve kalıcı bir etkisi yoksa, yakınlar manevi tazminat isteyemez; manevi tazminatı sadece doğrudan yaralanan kişi talep edebilir.

Yakınlık (Aile Bireyi) Kavramı

TBK 56/2’de bahsedilen “yakınlar”, genellikle yaralanan kişinin en yakın aile üyelerini ifade eder. Yargıtay kararları, örnek olarak eş, çocuklar, anne ve baba gibi yakınları saymıştır. Bu kişiler, ağır yaralanan kişiyle aralarındaki güçlü aile bağı nedeniyle olaydan direkt olarak etkilendikleri kabul edilen kimselerdir.

Örneğin, evli bir kişi ağır bir kazada sakat kalırsa eşinin bu durumdan derin üzüntü duyması doğaldır. Aynı şekilde, yaralanan kişinin çocukları veya anne-babası, kişinin ağır bedensel zarar görmesi nedeniyle psikolojik sarsıntı yaşayabilirler. Kanun bu en yakın çevrenin manevi zararını dikkate almaktadır. Hatta ölüm hâlinde, ölen kişinin yakınlarına manevi tazminat yolu zaten eskiden beri açıktı; şimdi ağır yaralanma hâlinde de benzer şekilde yakınlar kapsam dahilindedir.

Bununla birlikte, ne kadar “yakın” kavramına dahil edilebileceği somut olaya göre hakim tarafından takdir edilir. Genel kural olarak birinci derece akrabalar (eş, çocuk, anne-baba) bu kapsamdadır. Daha uzak akrabalar veya yakın arkadaşlar genellikle bu kapsamda değerlendirilmez. Örneğin, kardeşlerin durumu tartışmalı olabilir; Yargıtay çoğunlukla eş, anne, baba ve çocukların taleplerine olumlu bakmış, diğer yakınların taleplerinde ise daha temkinli davranmıştır. Sonuçta, mahkeme her somut olayda yakınlık derecesini ve olayın aile üzerindeki etkisini değerlendirerek karar verir.

Manevi Tazminat Davası Açma Süresi (Zamanaşımı)

Yaralanan kişinin yakınları, ağır bedensel zarar koşulları oluşmuşsa manevi tazminat davası açabilirler. Peki bu davayı açmak için belirli bir süre sınırı var mıdır? Evet, zamanaşımı süreleri burada da uygulanır. Genel olarak, bir haksız fiil nedeniyle tazminat davası açma süresi, zararın ve sorumlu kişinin öğrenilmesinden itibaren 2 yıl ve her hâlükârda fiilin gerçekleşmesinden itibaren 10 yıl içinde olarak belirlenmiştir. Bu süreler, Türk Borçlar Kanunu madde 72’de düzenlenen genel zamanaşımı süreleridir.

Ancak, eğer yaralanmaya sebep olan eylem aynı zamanda ceza kanununa göre bir suç oluşturuyorsa (örneğin trafik kazasında taksirle yaralama veya taksirle ölüme neden olma suçları gibi), bu durumda ceza davası için öngörülen daha uzun zamanaşımı süreleri uygulanabilir. Basitçe ifade etmek gerekirse, olay bir suç teşkil ediyorsa, manevi tazminat davası açma süresi suçun ceza zamanaşımıyla bağlantılı olarak uzayabilir. Örneğin, ağır yaralanmaya neden olan trafik kazası aynı zamanda ceza hukuku bakımından 8 yıllık bir zamanaşımı süresine tabi ise, tazminat davasını da 8 yıl içinde açmak mümkün olabilecektir.

Bu nedenle, ağır yaralanma durumlarında hak sahipleri (yaralının yakınları), makul süre içinde manevi tazminat taleplerini ileri sürmelidir. Olayın üzerinden çok uzun zaman geçtikten sonra açılan davalar, zamanaşımı engeline takılabilir. Bu sürelerin nasıl hesaplanacağı konusunda bir avukata danışmak faydalı olacaktır, zira her olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılabilir.

Sonuç

Toparlamak gerekirse, ağır bir bedensel zarar sonucunu doğuran kazalar ve benzeri olaylar sonrasında, sadece yaralanan kişi değil, onun en yakın aile bireyleri de yaşadıkları manevi üzüntü ve sarsıntı için tazminat talep edebilirler. Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi uyarınca, ağır yaralanma ve ölüm halinde yaralanan veya ölenin ailesinin manevi tazminat hakkı yasayla tanınmıştır. Elbette bunun için yaralanmanın gerçekten ciddi boyutta olması (uzun süreli tedavi, kalıcı sakatlık, organ kaybı gibi) ve talepte bulunan kişinin de yaralıyla yakın aile bağının bulunması gerekmektedir.