Tıbbi Malpraktis (Doktor Hatası) Nedeniyle Tazminat Davası
Sağlık hizmetlerinde zaman zaman tıbbi malpraktis olarak adlandırılan doktor hatası durumları yaşanabilmektedir. Bu tür hatalı tıbbi uygulamalar, hastaların zarar görmesine yol açarsa malpraktis tazminat davası açma hakkı doğabilir. Peki tıbbi malpraktis nedir, hangi durumlarda oluşur ve böyle bir durumda nasıl yasal yollara başvurulur?
Tıbbi Malpraktis Nedir?
Tıbbi malpraktis, en basit tanımıyla hatalı tıbbi uygulama anlamına gelir. Bir doktorun veya sağlık personelinin mesleğini icra ederken bilgisizlik, deneyimsizlik veya ilgisizlik nedeniyle bir hastaya zarar vermesi "hekimliğin kötü uygulanması (malpraktis)" olarak tanımlanmaktadır. Halk arasında bu durum sıklıkla doktor hatası ya da tıbbi hata olarak da ifade edilir.
Malpraktis, tıp alanında beklenen standartlara aykırı hareket edilmesi sonucu ortaya çıkar. Her tıbbi müdahalede riskler bulunsa da, doktorun özen yükümlülüğünü ihlal etmesi halinde ortaya çıkan zarar, komplikasyon değil malpraktis olarak değerlendirilir. Örneğin, yanlış tedavi yöntemi uygulamak veya tıbben gerekli testleri yapmadan teşhis koymak gibi hatalar malpraktis kapsamına girer. Sonuç olarak tıbbi malpraktis, sağlık profesyonelinin kusurlu bir eylemi neticesinde hastanın zarar görmesi durumudur.
Malpraktis Hangi Durumlarda Oluşur?
Malpraktis, doktor veya sağlık kuruluşunun tıbbi standartların dışına çıktığı pek çok durumda meydana gelebilir. Hekimin teşhis, tedavi veya bakım aşamalarındaki hataları en yaygın malpraktis örnekleridir. Başlıca malpraktis durumlarına örnek olarak şunlar sayılabilir:
- Yanlış veya Geç Teşhis: Hastanın şikâyetlerini yeterince değerlendirmeden, gerekli tetkikleri yapmadan yanlış teşhis koymak ya da teşhiste gecikmek (örneğin ciddi bir hastalığı zamanında saptayamamak). Bu tür eksik değerlendirmeler sonucunda hastanın tedavisinin aksaması malpraktis olarak değerlendirilebilir.
- Tedavi ve Cerrahi Hataları: Uygun olmayan tedavi yöntemini seçmek, yanlış ilaç veya doz vermek, ameliyat sırasında yanlış bölgeye müdahale etmek ya da ameliyat esnasında hastanın vücudunda yabancı bir cisim unutmak gibi hatalar açıkça doktor hatası kapsamındadır. Örneğin, Yargıtay kararlarında ameliyatta gazlı bez unutulması veya hatalı enjeksiyon yapılması gibi durumlar tıbbi malpraktise örnek gösterilmiştir.
- Aydınlatma Kusuru: Hastayı yapılacak müdahalenin riskleri hakkında bilgilendirmemek (aydınlatılmış onam almamak) da bir tıbbi hata sayılır. Bu durumda hasta, riskleri bilmeden bir işlemi kabul etmiş olur ve istenmeyen sonuç ortaya çıkarsa hekimin sorumluluğu doğabilir.
- Organizasyon ve Hastane Hatası: Sağlık kurumunun yeterli önlemleri almaması veya düzeni sağlamaması nedeniyle ortaya çıkan hatalar da malpraktis kapsamına girer. Örneğin, ameliyathane ortamının steril olmaması nedeniyle enfeksiyon gelişmesi, uzmanlık gerektiren bir işlemin ehil olmayan birine yaptırılması veya hastaya bozuk gıda verilmesi gibi hastane organizasyonundan kaynaklanan ihmaller söz konusuysa, buna hastane hatası denir ve kurum da sorumlu olabilir.
Yukarıdaki durumlar, malpraktis davalarının konusunu oluşturan yaygın örneklerdir. Temelde, doktorun mesleki standartlara aykırı davranması ve bu nedenle hastanın zarar görmesi malpraktisin varlığını gösterir. Her somut olay kendi şartlarında değerlendirilir; bu nedenle hastanın zararı ile sağlık personelinin hatası arasında illiyet bağı (nedensellik) kurulması önemlidir.
Hekim Hatası ile Komplikasyon Arasındaki Fark Nedir?
Tıbbi müdahaleler her zaman %100 garantiyle başarıya ulaşamayabilir; bazen doktorun tüm çabasına rağmen istenmeyen sonuçlar doğabilir. Bu noktada komplikasyon kavramı devreye girer. Komplikasyon, tıbbi girişim esnasında öngörülemeyen veya öngörülse bile önlenemeyen istenmeyen durumlar için kullanılır. Önemli fark, komplikasyonun doktorun herhangi bir hatasından kaynaklanmamasıdır. Yani hekim tüm dikkat ve özeni göstermiş olsa dahi ortaya çıkabilecek riskler komplikasyon olarak değerlendirilir. Bu tip istenmeyen sonuçlarda hukuki sorumluluk genellikle doğmaz, çünkü ortada hekimin kusuru yoktur.
Doktor hatası (malpraktis) ise komplikasyondan farklı olarak, hekimin bilgi veya beceri eksikliği ya da ihmali nedeniyle ortaya çıkan zarar verici sonuçları ifade eder. Eğer doktor, tıbbi standartlara uygun davrandığı halde bir sonuç meydana geldiyse bu komplikasyon sayılır ve hekime yüklenmez. Ancak doktor, ortaya çıkan sorunu fark etmez veya gereken önlemleri almaz ve zarar bu nedenle büyürse, başlangıçta bir komplikasyon olan durum malpraktis haline gelebilir. Örneğin, ameliyat sonrası gelişebilecek öngörülemeyen bir kanama komplikasyon kabul edilebilir; fakat doktorun bu kanamayı zamanında kontrol etmemesi ihmal olarak değerlendirilir ve sorumluluk doğurur.
Özetle, hekimin kusuru olmayan istenmeyen tıbbi sonuçlar komplikasyon iken, hekimin kusurundan kaynaklanan hatalar malpraktistir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da komplikasyon halinde hekimin hukuki sorumluluğunun olmadığı, buna karşılık kusura dayalı hatalarda tazminat sorumluluğunun doğacağı vurgulanmıştır.
Tıbbi Malpraktis Nedeniyle Dava Kime Açılır?
Malpraktis nedeniyle zarara uğrayan hasta, tazminat talebini kime yönelteceğini merak edebilir. Davanın kime karşı açılacağı, sağlık hizmetinin verildiği kuruma ve hekimin konumuna göre değişir:
- Doktora Karşı Dava: Eğer hatalı tıbbi uygulamayı yapan doktor serbest (bağımsız) olarak çalışıyorsa veya doğrudan doktora karşı bir ihmal iddiası varsa, dava ilgili doktora yöneltilebilir. Hekim, kendi kusurlu eylemlerinden şahsen sorumludur. Özellikle muayenehanesi olan veya özel çalışan bir doktorun hatasında doğrudan doktora dava açılması söz konusudur.
- Hastaneye (Sağlık Kuruluşuna) Karşı Dava: Doktor bir özel hastane bünyesinde hizmet veriyorsa, hasta genellikle hastaneye karşı da dava açar. Çünkü özel hastaneler, çalışanlarının eylemlerinden hukuken sorumludur ve hasta ile hastane arasında bir hizmet ilişkisi (sözleşme) bulunmaktadır. Örneğin, özel bir hastanede meydana gelen doktor hatası nedeniyle hem ilgili doktora hem hastaneye birlikte tazminat davası açılabilir. Uygulamada çoğunlukla hasta, zararını karşılamak için hastane tüzel kişiliğini davalı gösterir ve hastane, çalışan doktora rücu edebilir. Hastane hatası (örneğin organizasyon eksikliği, ekipman yetersizliği) söz konusu ise doğrudan hastanenin kusurundan da bahsedilir.
- Kamu Hastanesi ve Devlet Kurumlarına Karşı: Doktorun çalıştığı kurum bir devlet hastanesi, üniversite hastanesi veya aile sağlığı merkezi gibi kamu kurumu ise durum biraz farklıdır. Kamu hastanelerinde görev yapan doktorlar devlet memuru statüsünde olduğundan, bu doktorların hizmet kusurundan doğan zararlar için doğrudan doğruya doktora değil, ilgili kamu idaresine karşı talepte bulunulur. Bu tür durumlarda hasta, öncelikle zarara neden olan sağlık hizmetinden dolayı ilgili idareden (örneğin Sağlık Bakanlığı veya üniversite) maddi manevi tazminat talep eder; idare ödeme yapmaz veya talebi reddederse idari yargıda dava (tam yargı davası) açılır. Ancak kişisel kusur kavramı gereği, eğer kamu görevlisi doktor kasıt veya ağır ihmal gibi şahsi kusur kapsamında değerlendirilen bir hata yapmışsa, istisnai olarak doktora karşı adlî yargıda dava açılması da mümkündür. Yine de pratikte hastaların talepleri öncelikle idareye yöneltilir.
- Sigorta Şirketine Dava: Ayrıca belirtmek gerekir ki, hekimlerin mesleki sorumluluk sigortaları bulunmaktadır. Doktor hatası nedeniyle, doktorun sigorta şirketine doğrudan dava açılması teoride mümkün olsa da (örneğin doktorun sigortacısından poliçe limiti kapsamında tazminat talebi), uygulamada genellikle hastalar önce doktor veya hastaneye dava açar; daha sonra hükmedilen tazminat tutarı, ilgili sağlık personelinin sigortası tarafından karşılanır. Bu tür davalarda görevli mahkeme farklılık gösterebilir (sigorta şirketine karşı talepler asliye ticaret mahkemesinde görülür), ancak bu ayrıntı hasta açısından arka planda kalır ve daha çok hukuki sürecin ilerleyen aşamalarında gündeme gelir.
Özetle, tıbbi malpraktis durumunda dava, hatanın niteliğine ve kuruma göre doktora, hastaneye veya kamu idaresine (ya da birlikte) yöneltilebilir. Hangi tarafa dava açılacağı konusunda tereddüt varsa, hukuki danışmanlık alarak hareket etmek en doğrusu olacaktır.
Malpraktis Davasında Doktorun ve Hastanenin Sorumluluğu Nedir?
Malpraktis nedeniyle açılan davalarda hem hatayı yapan doktorun hem de bulunduğu sağlık kuruluşunun sorumluluğu gündeme gelebilir. Doktorun sorumluluğu, hastasına karşı mesleki özen yükümlülüğünün ihlali durumunda ortaya çıkar. Hekim, teşhis ve tedavi sürecinde kendisinden beklenen dikkat ve beceriyi göstermezse ve bu nedenle hasta zarar görürse, kusuru oranında tazminatla sorumlu olacaktır. Doktorlar sadece kendi yaptıkları yanlışlardan değil, aynı zamanda yapmaları gerektiği halde yapmadıkları müdahalelerden (ihmallerden) de sorumlu tutulabilirler.
Hastanenin sorumluluğu ise birkaç farklı temelde incelenir:
- Özel Hastaneler: Özel bir hastane, bünyesinde çalışan doktor ve diğer sağlık personelinin eylemlerinden dolayı sorumludur (işveren sorumluluğu ilkesi). Hasta ile özel hastane arasında genellikle bir sağlık hizmeti sözleşmesi bulunduğundan, hastane sözleşmeye aykırılık veya haksız fiil hükümleri çerçevesinde sorumlu tutulabilir. Örneğin, özel hastanede yapılan bir ameliyatta meydana gelen doktor hatası nedeniyle hastane, hastaya karşı tazminat ödemekle yükümlü olabilir. Ayrıca hastane, kendi organizasyon eksikliklerinden (yetersiz donanım, sterilizasyon ihmali, kalitesiz malzeme kullanımı gibi hastane hataları) dolayı da doğrudan sorumludur. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi bir kararında, idarenin (hastane yönetiminin) hizmetin gereği gibi işlemesi için uygun personel, araç-gereç ve organizasyonu sağlama yükümlülüğünü vurgulayarak bu konudaki aksaklıkların kuruma sorumluluk yüklediğini belirtmiştir. Dolayısıyla özel hastaneler hem çalışanlarının kusurlarından hem de kurumsal ihmallerinden ötürü hastaya karşı sorumluluk üstlenirler.
- Devlet Hastaneleri: Kamu hastanelerinde ise sorumluluk, idare hukuku ilkelerine göre değerlendirilir. Devlet hastanesinde bir hasta zarar gördüğünde, ortaya çıkan zarar bir hizmet kusuru sonucu ise hastane idaresi (devlet) tazminat sorumluluğunu taşır. Buna karşılık, yukarıda değinildiği gibi, eğer zarar doktordan kaynaklanan kişisel kusur nedeniyle oluşmuşsa (örneğin doktorun kasten yanlış tedavi uygulaması gibi ekstrem bir durumda), doktorun şahsi sorumluluğu da gündeme gelebilir. Genel kural olarak, hasta devlet hastanesindeki bir hatadan dolayı devlete karşı tazminat talep eder; devlet, ödediği tazminatı ilgili doktora kusuru oranında rücu edebilir (geri isteyebilir).
Özetlemek gerekirse: Malpraktis davasında doktora atfedilen kusurlar, doğrudan doktorun sorumluluğunu doğurur. Eğer doktor bir kurum çatısı altında görev yapıyorsa, hastanenin de gerekli denetim ve organizasyonu sağlamaması durumunda müteselsil sorumluluk söz konusu olabilir. Yani hasta, zararın giderilmesi için hem doktordan hem hastaneden birlikte tazminat talep edebilir. Mahkeme, kusurun payına göre tarafların sorumluluk oranlarını belirler. Sonuçta amaç, hastanın uğradığı maddi ve manevi zararların karşılanmasıdır; bu da kusurlu taraflar arasında paylaştırılarak tanzim edilir.
Tıbbi Malpraktis Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme Hangisidir?
Malpraktis kaynaklı tazminat davalarında hangi mahkemede dava açılacağı (görevli mahkeme) ve hangi yer mahkemesinin yetkili olduğu (yetkili mahkeme) önem taşır. Yanlış mahkemede dava açılması, sürecin uzamasına veya usulden ret kararlarına yol açabilir. Bu nedenle görevli ve yetkili mahkemeyi doğru belirlemek gerekir.
Görevli Mahkeme: Davanın görevli mahkemesi, uyuşmazlığın niteliğine ve taraflara göre değişir:
- Eğer dava, özel bir hastane veya özel bir doktora karşı açılıyorsa, ortada bir tüketici işlemi (hizmet alımı) söz konusu olduğundan görevli mahkeme Tüketici Mahkemesi olacaktır. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun gereği, hasta ile özel sağlık hizmeti sunucusu arasındaki ilişki tüketici işlemine girebilmektedir. Bu durumda hem özel hastaneye hem serbest çalışan doktora karşı maddi ve manevi tazminat davası tüketici mahkemesinde görülür. (Not: Eğer ilgili yerde ayrı bir tüketici mahkemesi yoksa, Asliye Hukuk Mahkemesi tüketici mahkemesi sıfatıyla davaya bakabilir.)
- Eğer dava, bir kamu hastanesine veya kamu üniversitesi hastanesine karşı (ya da bu kurumlarda görevli doktordan kaynaklı hizmet kusuruna dayanarak) açılacaksa, görevli mahkeme İdare Mahkemesidir. Zira bu durumda davanın niteliği tam yargı davasıdır ve idarenin hizmet kusurundan doğan zararın tazmini idari yargının konusudur. Örneğin, bir devlet hastanesindeki hatalı tıbbi uygulama nedeniyle hasta uğradığı zarar için idare mahkemesinde dava açmalıdır.
- Eğer hasta, doktorun zorunlu mali sorumluluk sigortasına (sigortacıya) doğrudan dava açacaksa, bu durum Türk Ticaret Kanunu kapsamında ticari bir uyuşmazlık olduğundan görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi olacaktır. Ancak uygulamada genellikle sigorta şirketine doğrudan dava açılmasındansa, doktor/hastane aleyhine alınan karar sonrası sigortacının sürece dahil olması tercih edilmektedir.
- Yukarıdaki genel kuralların istisnası olarak, hizmet kusurundan ayrılabilen kişisel kusur hallerinde (yani kamu görevlisi doktorun kişisel kusuruna dayanılıyorsa) görevli mahkeme adli yargı (tüketici veya asliye hukuk mahkemesi) olabilir. Bu oldukça teknik bir ayrımdır ve her somut olayda uzman hukuki değerlendirme gerektirir.
Yetkili Mahkeme: Yetkili mahkeme, davanın hangi yer mahkemesinde görüleceğini ifade eder. Malpraktis davalarında genel yetki kuralı, davalının yerleşim yeri mahkemesidir (HMK m.6). Yani dava, kural olarak hatalı fiili gerçekleştiren doktorun veya hastanenin bulunduğu yerde açılır. Bunun yanı sıra özel yetki kuralları da devreye girer:
- Haksız fiil durumu söz konusuysa (özellikle tort sorumluluğu olarak dava açılmışsa), HMK m.16 gereği zararın meydana geldiği yer veya haksız fiilin işlendiği yer mahkemesi de yetkilidir. Örneğin hasta, hatalı ameliyatın yapıldığı şehirde de dava açabilir.
- Tüketici davalarında, tüketici (hasta) kendi ikametgahının bulunduğu yer mahkemesinde dava açma hakkına sahiptir. Yani özel hastane veya doktora karşı açılacak malpraktis davalarında, hasta dilerse kendi oturduğu yer tüketici mahkemesinde de davayı açabilir. Bu kural, özellikle hasta için kolaylık sağlamak amacıyla getirilmiştir.
- Sözleşmenin ifa yeri de bir diğer yetki ölçütüdür. Eğer dava, bir sözleşmeye (örneğin hastane hizmet sözleşmesine) dayalı açılıyorsa, o sözleşmenin ifa edildiği yer mahkemesi de yetkilidir. Fiilen bu, tıbbi müdahalenin yapıldığı yer anlamına gelir.
Özetle, özel hastane/doktor vakalarında tüketici mahkemesi; kamu hastanesi vakalarında idare mahkemesi görevliyken, yer açısından genellikle olayın gerçekleştiği veya tarafların bulunduğu yer mahkemeleri yetkilidir. Hangi mahkemenin görevli ve yetkili olduğuna dair yanlış bir adım atmamak için, bir sağlık hukuku avukatından destek almak faydalı olacaktır.
Bu Davalar Hangi Hukuki Temellere Dayanır?
Tıbbi malpraktis nedeniyle açılan davalar, hukuken farklı dayanaklara oturtulabilir. Olayın özelliklerine göre birden fazla hukuki sebep söz konusu olabilir. Başlıca hukuki temeller şunlardır:
- Haksız Fiil Sorumluluğu: Türk Borçlar Kanunu m.49 vd. uyarınca, hukuka aykırı ve kusurlu bir fiille başkasına zarar veren kişi, bu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Doktorun, hastanın bedenine tıbbi standartlara aykırı şekilde müdahalede bulunması klasik bir haksız fiil örneğidir. Pek çok malpraktis davası, doktorun ihmalini veya hatasını bir haksız fiil olarak nitelendirip bu temelde açılır. Haksız fiil sorumluluğunda, doktorun kusuru, hastaya verdiği zararın tazmini için temel oluşturur. Örneğin acil servisteki bir hastayı tedavi etmeyen doktor, hasta ile aralarında sözleşme olmasa bile haksız fiil hükümleri gereği sorumlu tutulabilir.
- Sözleşmeye Aykırılık (Sözleşmesel Sorumluluk): Özellikle özel hastanelerde veya özel doktor-hasta ilişkilerinde, taraflar arasında zımni ya da yazılı bir hizmet sözleşmesi bulunur. Hasta, ücreti karşılığında teşhis ve tedavi hizmeti alırken; doktor/hastane de belli bir özen borcunu üstlenir. Eğer doktor veya hastane, bu sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ihlal ederse (örneğin, ameliyatı gereken özenle yapmaması veya vaad edilen sonucu hiç elde edememesi), sözleşmeye aykırılık nedeniyle sorumluluk doğar. Yargı uygulamasında, hasta ile doktor arasındaki ilişki çoğu zaman vekâlet sözleşmesi olarak kabul edilir; estetik operasyon gibi belirli bir sonuç vaadi içeren müdahalelerde ise eser sözleşmesi ilişkisi kurulmuş sayılır. Her iki halde de doktor, sözleşme kapsamında üstlendiği özeni göstermediğinde hasta sözleşme ihlali sebebiyle dava açabilir. Burada hasta, isterse sözleşmeye aykırılığa isterse haksız fiile dayanarak talepte bulunma seçeneğine sahiptir. Sözleşmesel sorumlulukta hastanın ispat yükü biraz daha hafif olabilir; zira ortada bir taahhüdün ihlali vardır.
- Vekâletsiz İş Görme: Hasta ile doktor arasında geçerli bir rıza veya sözleşme olmayan durumlarda (örneğin baygın bir hastaya acil müdahale yapılması gibi), doktorun hukuki durumu vekâletsiz iş görme hükümlerine girebilir. Bu durumda doktor, hastanın menfaatine zorunlu bir işi üstlenmiştir. Eğer bu müdahalede kusurlu davranırsa, vekâletsiz iş görenin sorumluluğu çerçevesinde hastanın zararını karşılamak zorunda kalır. Örneğin, acil durumda bilinci kapalı bir hastaya yapılan müdahalede gerekli özen gösterilmez ve zarar oluşursa, hasta vekâletsiz iş görmeden doğan dava hakkını kullanabilir. (Not: Acil ve zorunlu müdahaleler, tıbbi deontoloji kuralları gereği hukuka uygun sayıldığından, kural olarak hekimin sorumluluğunu doğurmaz; ancak hekimin ağır ihmali varsa vekâletsiz iş görme kapsamında sorumluluk ileri sürülebilir.)
- Hizmet Kusuru: Kamu hastanelerindeki malpraktis iddialarında temel kavram hizmet kusurudur. Bu, idarenin (devletin) sunmakla yükümlü olduğu sağlık hizmetini gereği gibi sunmaması, aksak veya eksik sunması anlamına gelir. Örneğin hastanede cihazların çalışmaması, sterilizasyon yapılmaması veya doktorun görevini özensiz yapması sonucu oluşan zarar bir hizmet kusurudur. Bu hukuki temele dayanılarak hasta, ilgili idareden tam yargı davası ile tazminat talep edebilir. Hizmet kusuru, idarenin objektif sorumluluğuna dayandığından, hastanın kusurun varlığını ortaya koyması yeterlidir; kusurun kime ait olduğu (doktor veya başka personel) idarenin iç meselesi sayılır.
Yukarıdaki hukuki temeller, birbirini dışlayan değil, aksine bazen bir arada da kullanılabilen dayanaklardır. Avukatlar dava dilekçelerinde alternatifli olarak hem haksız fiil hem sözleşme ihlali iddialarını ileri sürebilirler. Önemli olan, hastanın zararının hukuk düzeninde bir karşılığının bulunması ve doğru sebebe dayandırılmasıdır.
Dava Açma Süresi (Zamanaşımı) Nedir?
Mağdur olan hastalar için bir diğer kritik konu, dava açma süresi, yani zamanaşımı süreleridir. Hak düşürücü nitelikte olabilen bu süreler geçtikten sonra dava açmak mümkün olmayabilir. Bu nedenle malpraktis iddiası öğrenildiğinde hukuki süreler göz önünde bulundurulmalıdır.
Tıbbi malpraktis vakalarında zamanaşımı süresi, davanın hukuki dayanağına ve tarafların konumuna göre farklılık gösterir:
- Özel Hastane veya Doktora Karşı (Adlî Yargıda) Açılacak Davalar: Eğer dava tüketici mahkemesinde veya genel mahkemede açılacak bir tazminat davası ise, burada uygulanacak zamanaşımı Türk Borçlar Kanunu’ndaki genel hükümlere göre belirlenir. Haksız fiil hukuki sebebine dayanılıyorsa, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıl, her hâlükârda fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren 10 yıl içinde dava açılmalıdır. Örneğin, hatalı ameliyattan zarar gören hasta, hatayı öğrendiği günden başlayarak 2 yıl içinde doktora/hastaneye dava açmak zorundadır; olay üzerinden 10 yıl geçerse artık talep hakkı zamanaşımına uğrar. Ancak malpraktis olayı aynı zamanda ceza kanunlarına göre daha uzun bir zamanaşımına tabi bir suçu oluşturuyorsa (örneğin taksirle ölüme sebebiyet verme gibi), o takdirde ceza zamanaşımı süresi sivil davaya da uygulanabilir.
Davaya sözleşmeye aykırılık temeliyle bakılıyorsa (hasta ile özel hastane/doktor arasındaki sözleşmeden doğan sorumluluk), sözleşmesel alacaklarda zamanaşımı genellikle 5 yıl olarak uygulanır. Nitekim Yargıtay kararları, özel hastanedeki bir ameliyat hatasından doğan tazminat taleplerinde 5 yıllık sürenin geçerli olduğunu belirtmektedir. Tüketici işlemi sayılan sağlık hizmetlerinde de 5 yıllık zamanaşımı söz konusudur. Bunun istisnası, doktorun kasten ya da ağır ihmal ile büyük zarar verdiği bazı durumlar olabilir; örneğin estetik amaçlı bir operasyon sırasında meydana gelen vahim bir hata için Yargıtay, 20 yıllık uzun zamanaşımı süresinin uygulanabileceğine hükmetmiştir. Bu gibi istisnai durumlar haricinde, pratiğe bakıldığında malpraktis tazminat davalarında 2 yıl (maksimum 10 yıl) ve 5 yıl şeklinde iki temel süre karşımıza çıkar.
- Kamu Hastanesine Karşı (İdari Yargıda) Açılacak Davalar: Devlet hastanesi veya üniversite hastanesi gibi kurumlar aleyhine idari yargıda tam yargı davası açmadan önce, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu m.13 uyarınca, ilgili idareye zararın giderilmesi için başvuru yapılmalıdır. Bu başvuru, zararın ve fiilin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl içinde ve olayın meydana geldiği tarihten itibaren en geç 5 yıl içinde yapılmalıdır. İdare, başvuruya 60 gün içinde cevap vermez veya olumsuz cevap verirse, bu sürenin bitiminden itibaren dava açma süresi 60 gündür (idari mahkemede). Bu süreç fiilen, kamu hastanesindeki hatayı öğrendikten sonra en geç bir yıl içinde idareye dilekçe verilmesini ve sonrasında idare mahkemesinde dava açılmasını gerektirir. Eğer bu süreler geçirilirse, maalesef hasta tazminat hakkını kaybedebilir.
Kısaca özetlemek gerekirse: Özel hastane ve doktorlara karşı malpraktis tazminat davaları için mümkün olan en erken zamanda harekete geçmek gerekir; ideal olarak hata öğrenilir öğrenilmez bir avukata danışılmalı ve zamanaşımı dolmadan dava açılmalıdır. Genellikle 2 yıllık ve 5 yıllık sürelere tabii olan bu davalarda her somut olayın hukuki niteliği kontrol edilmelidir. Kamu hastaneleri içinse 1 yıl içinde idareye başvuru yapılması şarttır. Zamanında adım atmak, hak kaybını önlemek açısından hayati önemdedir.
Sonuç: Haklarınızın Farkında Olun
Tıbbi malpraktis (doktor hatası) nedeniyle tazminat davaları, hukukun hasta haklarını korumak için sunduğu önemli bir imkândır. Bu yazıda malpraktisin ne olduğunu, hangi durumlarda ortaya çıktığını, doktor ile hastane sorumluluklarını ve dava sürecinin esaslarını yalın bir dille anlattık. Görüldüğü üzere, böyle bir durumda hastaların yasal yollara başvurarak maddi ve manevi zararlarının giderilmesini talep etme hakları vardır. Ancak sürecin hukuki ve teknik detayları karmaşık olabileceğinden, her olay özelinde uzman yardımı almak en doğru yaklaşım olacaktır.
Eğer siz veya bir yakınınız tıbbi malpraktis sonucu zarar gördüğünü düşünüyorsanız, haklarınız konusunda bilinçli olmanız önemlidir. Dava açma sürelerini kaçırmamak, doğru taraflara karşı talepte bulunmak ve etkin bir hukuki strateji izlemek için bir sağlık hukuku alanında deneyimli avukat ile görüşmenizi tavsiye ederiz. Bu sayede hem yasal haklarınızı zamanında kullanabilir hem de süreç boyunca profesyonel destek alarak en iyi sonucu elde etme şansınızı artırabilirsiniz.